NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ خَالِدٍ
حَدَّثَنَا
رَبَاحٌ عَنْ
مَعْمَرٍ عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
كَعْبِ بْنِ
مَالِكٍ عَنْ
أُمِّهِ
أُمِّ
مُبَشِّرٍ
قَالَ أَبُو
سَعِيدِ بْنُ
الْأَعْرَابِيِّ
كَذَا قَالَ
عَنْ أُمِّهِ
وَالصَّوَابُ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ أُمِّ
مُبَشِّرٍ
دَخَلْتُ
عَلَى النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَذَكَرَ مَعْنَى
حَدِيثِ
مَخْلَدِ
بْنِ خَالِدٍ
نَحْوَ
حَدِيثِ
جَابِرٍ
قَالَ
فَمَاتَ
بِشْرُ بْنُ
الْبَرَاءِ
بْنِ
مَعْرُورٍ
فَأَرْسَلَ
إِلَى
الْيَهُودِيَّةِ
فَقَالَ مَا
حَمَلَكِ
عَلَى
الَّذِي
صَنَعْتِ
فَذَكَرَ نَحْوَ
حَدِيثِ جَابِرٍ
فَأَمَرَ
بِهَا
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقُتِلَتْ
وَلَمْ
يَذْكُرْ
الْحِجَامَةَ
Abdurrahman b. Abdullah b.
Ka'b b. Mâlik annesi Ümmü Mübeşşir'den, -Ebû Saîd b. el-A'rabî: "Böylece
annesinden dedi, doğrusu babasından, o da Uuimü Mübeşşir'den demeliydi"
deyip- rivayet etti ki;
O (Ümmü Mübeşşir)
Rasûlullah (s.a.v)'in yanına girdi...
(Ravî), Mihled b.
Hâlid'in hadisini Câbir'in (4510.) hadisi gibi rivayet etti ve şöyle dedi: Bişr
b. el-Berâ b. Ma'rûr öldü. Rasûlullah (s.a.v) Yahudi kadına haber gönderdi
(getirtti) ve ona:
"Seni yaptığın bu
şeye sevkeden ne?" diye sordu.
Ravi, Câbir'in (4510.) hadisinin
benzerini rivayet etti, ve şunu da zikretti: "Rasûlullah (s.a.v) emretti
ve kadın öldürüldü." Kan aldırma mes'elesini anmadı.
İzah:
Bu babta geçen tüm
rivayetler aynı hadiseye aittir.
Rivayetler
birebirlerinin mütemmimi durumundadır. Onun için bu rivayetleri göz önüne
alarak olayı bütünüyle ortaya koymak faydalı olacaktır:
Hayber savaşı esnasında
bir Yahudi kadın kızarttığı bir koyuna zehir katarak Hz. Nebie hediye etti.
Nebi (s.a.v) hayvan kolunu çok sevdiği için, o kısma fazla koydu. Rasûlullah
(s.a.v) eti yemeye başladı. Onunla birlikte ashabtan Bişr b. el-Berâ da yedi.
Ama diğer sahabeler yemeden hayvanın zehirli olduğunu anladı ve onlara
yememelerini tenbih etti. Ashabtan birisini gönderip, kadını çağırttı. Ona,
koyuna zehir katıp katmadığımı sordu. Kadın hayrete düşüp, nasıl farkına
vardığını sordu. Rasûlullah elindeki kolu göstererek: "Bana bu haber
verdi, Allah cc seni benim ölümüme musallat etmez" buyurdu. Bu, Hz. Nebi
vs.a.v) in bir mûcizesidir. "Allah seni insanlardan korur" (Mâide
(5), 57) ayet-i kerimesinin tezahürüdür. Allah (c.c) hem Rasûlünü zehirden
korumak hem de onu l:oyunun zehirli olduğunu bildirmek suretiyle âyet-i
ceiilesinin hükmünü göstermiştir.
Rasûlullah daha sonra
kadına, niçin böyle bir yola tevessül ettiğini sormuş, o da: "Eğer sen
Nebisen Allah seni korur, kralsan halkı senden kurtarmak istedim"
karşılığını vermiştir. Nebi efendimiz henüz ortada bir can kaybı olmadığı için,
kendisi açısından intikam duygusuna da katılmadan kadını serbest bırakmış
sahabelerin "Onu öldürmeyecek miyiz" tarzındaki sorularına: Hayır
cevâbım vermiştir. Sahabeler bu soruları ile, hükmü öğrenmek arzusunun yanı
sıra, kadının cezalandırılması yolundaki arzularını da ihsas etmiş
oluyorlardı,
Fahr-i kâinat
efendimiz, önce kadını serbest bırakmakla birlikte, Bişr b. Berâ adındaki
sahabenin, zehirin tesiri ile ölmesi üzerine, kadını öldürtmüştür.
Hadis-i şerifin bazı
rivayetlerinde, zehirin tesirinden korunmak için iki küreği arasındaki
damarlardan kan aldırmıştır. Râvi Hz. Enes'in beyânına göre, o zehirlenmenin
etkisi, Rasûlullah "in ömrünün sonuna kadar görülmüştür. Bu etkiyi
efendimizin küçük dili ve etrafındaki etlerde gördüğünü söylemektedir.
Sarihlerin beyânına göre, Enes (r.a) in maksadı, zehirin etkisi ile Rasûlullah
(s.a.v) in bazan hasta olmasıdır. Onun bu etkiyi, anılan bölgelerdeki kızartı
ve şişmelerle anlamış olması da muhtemeldir.
Son iki rivayet, Nebi
efendimizin, vefatına sebep olan hastalığının da bu zehirlenmenin etkisi ile
olduğu kanaatinde olduğunu ifâde etmektedir.
Az önce, Bişr b.
Berâ'nın ölümü üzerine, Yahudi karısının öldürüldüğünü söylemiştik. Bununla
birlikte bu kadının öldürülüp öldürülmediği ve öldürülmüşse kimin tarafından
öldürüldüğü konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür:
Vakıdî: "Bize göre
sabit olan, Rasûlullah kadını öldürtmüş ve etin yakılmasını emretmiştir"
der.
Beyhakî, kadının katli
konusundaki rivayetlerin muhtelif olduğuna işaret etmiş ve "Enes'den
rivayet edilen esahtır" demiştir. Beyhakî devamla, Hz, Nebi'in önce
kadını öldürmeyip, bir kişinin ölmesi üzerine kadının Öldürülmesini emretmiş
olmasının muhtemel olduğunu, râ-vilerden her birinin, şahit okluğunu naklettiğini söyler.
Neveyî'nin, Kadı Iyaz'a
nisbet ederek İbn-i Abbas'tan nakline göre. Rasûlullah efendimiz kadını Bişr'in
velîlerine teslim etmiştir.
İbn Sehnûn; hadis
ulemâsının, Rasûlullamn kadını öldürttüğünde icma ettiklerini söyler.
Kadı Iyaz; bütün bu
görüş ve rivayetlerin arasının şöyle te'lif edileceğini söylemiştir: Hz. Nebi (s.a.v)
önce kadını öldürtmemiş fakat, Bişr b. el-Berâ'nın ölümü üzerine onun
velilerine teslim etmiş, onlar di kısas olarak kadını öldürmüşlerdir.
Bu hadiseye ait
rivayetler arasındaki farklılıklar, birisine zehir içirerek veya yedirerek
ölümüne sebep olana verilecek ceza konusunda ulemanın ihtilâfına sebep
olmuştur.
İmâm Mâlik'e göre
birisine zehir yedirip veya içirip de öldüren kişiye kısas gerekir.
İmam Şafiî'den bir
rivayete göre birisinin yiyecek veya içeceğine zehir koyup onda zehir olduğunu
söylemeyene kısas icabeder. Diğer bir rivayete göre ise kısas gerekmez. Ama
zehiri zorla içirmesi halinde hem Şafiî hem de Mâlik'e göre kısas uygulanır.
Hanefilere göre birisi
başka birisine zehir verir, o da bilmeden yer ve içerse kısas ta diyet de gerekmez.
Ancak hapsedilir ve tazir edilir. Ama boğazına döker de içilirse, bu işi
yapanın âkılesi diyet öder. Boğazına dökmeyip eline verse sonra da içmesi için
ölüm tehdidi ile zorlasa yine âkile diyet öder.
Hadis-i Şerif, gayr-i
müslim birisinden hediye kabul etmenin ve eh-1-i kitabın yemeğini yemenin caiz
olduğuna da delâlet etmektedir.